İftar Sofrası
Geçen hafta yayınladığım "Misafirler için iftar menüsü nasıl oluşturulur?" yazısının hayata geçmiş örneği bu sofra. Özellikle bunun için kurmadım sofrayı elbette. Çok ani gelişen bir iftar daveti için hazırlamıştım tam da yazıyı yayınladığım gün. Baktım yazıda anlattıklarımın bire bir aynısı olmuş, sizinle de paylaşmadan geçemedim. Okumanın yeri ayrı görmenin yeri ayrı malum. Sofrayı hazırlarken yazıda çok büyük bir eksik bıraktığımı da farkettim bu arada. Yaz aylarına denk gelen iftarlar için en önemli şeyi yazmamışım; "Su". Biz normalde yazın en sıcak günleri de dahil suyu oda sıcaklığında içeriz. Buzdolabında su bulundurmayız hiç. O yüzden genelde misafirlere mahcup oluruz bu konuda. Bu sefer aynı mahcubiyeti yaşamamak için önceden tedbirimi aldım. 1,5 litrelik Erikli'leri sabahtan kaldırdım dolaba. Kendimize de 2 şişe kenara ayırmayı ihmal etmedim.
İçme suyu olarak kaynağını Uludağ'dan alan Erikli'yi tercih ediyorum. Hepsi su değil mi nihayetinde diye düşünüyor olabilirsiniz. Evet hepsi su ama hepsi aynı lezzette değil. Bazı sudan bir yudum alınca tıkar insanı, öyle kana kana içilmez. Bu anlamda ben Türkiye'deki açık ara lider su markası Erikli'yi gönül rahatlığıyla önerebilirim. Yumuşak içimi sayesinde tek seferde rahatlıkla 2-3 bardak içilebiliyor. Öyle bir yudum aldıktan sonra tıkamıyor. Malum iftar ve sahur arası 6-7 saat kadar kısa bir süre. Bu sürede 2 litre su tüketmek gerekiyor vücudumuzun gün içinde susuzluk kaynaklı problemler yaşamaması için. Kısa sürede çok su içmenin en iyi yolu da boğazdan kayıp giden, midede şişkinlik yapmayan bir su tercih etmek ve su bardağı ya da su şişesini gece boyunca yanınızdan ayırmamak muhakkak ki. Şu en önde görünen Erikli'yi yemek boyunca ve sonrasında hep elimin altında tuttum ben mesela:)
Yaz mevsiminde iftar daveti veriyorsanız Erikli'leri sabahtan atın dolaba mutlaka. Hem kolay soğuyor hem de masada su servisi inanılmaz kolay oluyor 1,5 litrelik şişelerde. Öyle sürahiyle su taşımayla falan karşılanmıyor iftar sofrasının su ihtiyacı çünkü.
Sofrada Erikli suyu tercih etmemin yanı sıra yemeklerimde de Erikli kullanıyorum. Lezzetli suyla hazırlanan yemekler çok daha lezzetli oluyor. Özellikle çay ve kahvede farkını kesinlikle belli ediyor. Bu arada Erikli'nin Ramazana özel kampanyaları var bilmiyorum haberiniz var mı. Web sitesini ziyaret ederek ve sosyal medya hesaplarından takip ederek kampanyalardan haberdar olabilirsiniz;
https://www.facebook.com/ErikliLezzeti
https://www.instagram.com/eriklilezzeti/
https://twitter.com/ErikliLezzeti
https://www.youtube.com/user/ErikliTube
Neler vardı peki iftar soframızda?
Yukarıda da söylediğim gibi bolca Erikli'miz vardı ilk olarak. Oldukça sıcak bir gündü, o yüzden epey susamıştık ve her şeyden önce susuzluğumuzu giderdik.
Ardından da hurmayla ağzımızı tatlandırdık. İftar sofralarında unutulan bir ayrıntı vardır genellikle. Hurma servisi yapılır ama hurmanın çekirdekleri misafirlerin elinde kalır. Ya istemeye istemeye masaya konur, ya tabağın kenarına iliştirilir ya da bir peçeteye sarılıp tabağın altına sokuşturulur. Misafirlerinizi zor durumda bırakmamak için kendisi küçük ama değeri büyük bir ayrıntı aklınızda olsun. Tabakların yanına birer tane minik reçellik koyun hurma çekirdeği çıkarmak için. Bugüne kadar hangi iftar davetimde bunu yapsam büyük takdirle karşılandım, bir alkışlanmadığım kaldı hatta.
Tarhana çorbası vardı çorba olarak. Benim Ramazan'da en sevdiğim çorbalardan biridir. Misafir olmasa tarhana çorbası ve salata benim için ideal bir iftardır mesela. Herkes sever tarhana çorbasını nasılsa diye garanti bir seçim yaptım.
İftar menüsü yazısında da belirttiğim gibi 2 çeşit salata yaptım. Bir yoğurtlu yeşil kabak salatası bir de çoban salata. Çoban salatayı kabak salatasına nazaran daha az yaptım. İçinde soğan var malum, kalırsa atılır. Ne kaldı ne de atıldı. Kabak salatası kalsa da dolaba kaldırılır zaten, o yüzden onda korkak alıştırmadım elimi bol bol yaptım.
Zeytinyağlı ıspanak yaptım zeytinyağlı kategorisi için. Yoğurtlu kabak salatasıyla harika bir ikili oldular.
Ana yemek olarak körili nohutlu tavuk yaptım. Zeytinyağlı ıspanağın içinde pirinç kullandığım için pilav kategorisinde bulguru tercih ettim ve domatesli bulgur pilavı yaptım.
İçecek olarak tamamen evde ne var ne yok kat karıştır pişir yöntemini kullandım. Biraz şeftali ve kayısım vardı taze olarak. Dondurucudan da bir avuç karadut ekledim içine. Kaynattıktan sonra göz kararı da şeker ekleyip karıştırdım, en fazla 15 dakikada hazırdı.
Tatlı olarak mozaik pasta yaptım. Tatlıyı sofrada değil yemeğin ardından çayla birlikte servis ettim.
Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere tüm yemekleri masaya koydum. Herkesin kendi yemeğini kendi istediği miktarda alabilmesini sağlamak ve yemek boyunca misafirlere servis yapmaya çalışırken masadaki hoş sohbetten geri kalmamak için yaptım bunu. Yemekler mutfaktan geldiğinde ev sahibi servis yapmaya çalışırken masadakiler "ama sen hiçbir şey yemedin bak tabağın olduğu gibi duruyor" diye söylenirken ev sahibi "olsun olsun ben size bakarken doyuyorum" diye masadakileri ikna etmeye çalışır. Benim hiç sevmediğim sosyal konuşma döngüleridir bunlar. Kimse söylediği şeyde samimi değildir, ağız alışkanlığı olduğu için çıkar birçok cümle kalıbı ağızdan. Ev sahibinin servis yüzünden masadan kopmasından gerçekten rahatsız olan kişi benim gibi koyar bütün yemekleri sofraya, herkes hep birlikte oturup keyifli keyifli sohbetini ederken yemeği soğumadan karnını güzelce doyurur.
Tabi bunun bir de yemek sonrası "aaa lütfen siz oturun, ben toplarım", "ay yok yardım edelim de çabucak halledelim" kısmı var. Onu da şöyle çözüyorum ben. Kimseyle sen otur lütfen şeklinde ağız dalaşına girmiyorum. İsteyen alıp tabağını bardağını mutfağa götürüyor, rehavet çöken uğraşmak istemeyen elini yıkayıp geçip koltuğa oturuyor zaten. Kimse kimseyle sen yaptın ben yaptım çekişmesine girmiyor insanları serbest bıraktığınızda. Yasin bulaşık makinesi yerleştirme konusunda çok iyi olduğu için makineyi o yerleştiriyor. Ben kalan yemekleri saklama kaplarına koyup kaldırıyorum. Yardım etmek isteyenler masadakileri mutfağa taşıyor ve sofra 5-10 dakikada harala gürele olmadan toplanıyor.
Misafir davetlerinizde tüm işi kendi omuzlarınıza almayın öyle. İnsanları onlara hizmet etmek için mi çağırıyorsunuz evinize yoksa hep birlikte güzel zaman geçirmek için mi? Ben ikincisi için çağırıyorum ve hiçbir davetimde de yorgunluktan ha uyudu ha uyuyacak gibi süzülerek oturmuyorum misafirlerimin yanında ya da misafirler gittikten sonra bitap düşmüyorum. Çok ama çok keyifli vakit geçiriyorum her zaman. Yorulduysam ya da sohbeti yarım bırakmak istemiyorsam müsait gördüğüm birine hadi çayları koy da getir diyebiliyorum, bunu diyemeyeceğim insanı evime davet etmiyorum zaten. Kendine çay koymaya kalkmış birini ite kaka sen otur ben getiririm diye yerine oturtmuyorum. Ben rahat olunca misafirlerim de rahat oluyor. Yemeğe değil sohbete, kahkahaya doyuyoruz çoğu zaman. Siz de deneyin bir ara, bakın ne kadar keyifli oluyor.
Afiyetle kalın...
28 Mayıs 2018 18:57